Marmara Denizi’nin Silivri açıklarında, 23 Nisan 2025 tarihinde meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem, İstanbul’un deprem gerçeğini bir kez daha gündeme getirdi. Bu olay, kentin yapı stoku güvenliğini sorgulatırken depreme dayanıklı inşaatların önemini ön plana çıkardı. Yapı stokunun depreme dayanıklı hale getirilmesi konusundaki tartışmalar, kentsel dönüşüm ve mevcut yapıların güçlendirilmesi üzerinde yoğunlaşıyor.
DEĞAÜDER (Deprem Gerçeklerini Araştırma ve Uygulama Derneği) Başkan Yardımcısı Özlem İmren, Silivri merkezli depremin yüksek ivme ile gerçekleşmediğini, ancak bu durumun deprem gerçeğini hatırlatmak açısından önem taşıdığını belirtti. İmren, yer bilimcilerin, Türkiye’nin büyük bir kısmının fay hatları üzerinde bulunması dolayısıyla her an deprem olabileceği konusunda dikkatli olunması gerektiğinin altını çizdi.
İstanbul’un yeni yapılara ve mevcut yapıların güçlendirilmesine ihtiyaç duyduğunu ifade eden İmren, mevcut konutların güçlendirilmesi konusunda istenen seviyede ilerleme kaydedilemediğini belirtti. Endüstriyel tesislerin güçlendirilmesine kıyasla, konutlardaki güçlendirme çalışmalarının çok daha geride kaldığını vurgulayan İmren, bu konuda hem planlamaların hem de kamu bilincinin artırılması gerektiğini dile getirdi.
Güçlendirme konusunun, inşaat mühendisliğinin bir bilimi olduğunu, bu durumu konut sahiplerine kabul ettirmek gerektiğini söyleyen İmren, sıfırdan inşa edilen binalarda güvenliğin sağlanması amacıyla deprem sonrası can kaybına neden olmaması hedefini koyduklarını ifade etti. Bu hedefin, güçlendirme yapacak binalar için de geçerli olduğunu söyledikten sonra, güçlendirmenin amacının yapıyı sıfır bina standartlarına ulaştırmak olduğunu vurguladı.
İmren, Türkiye’deki çok sayıda yapı stoku için yenileme işleminin mümkün olmadığını, bu nedeniyle güçlendirme çalışmalarının zorunlu olduğunu açıkladı. Mevcut binaların büyük bölümünün, eski yapılardan oluştuğunu ve bu yapıların çoğunun malzeme ömrünü tamamladığını ifade etti. Şu an için yalnızca güçlendirmenin mümkün olduğu yapıların olduğunu, ve eğer yıkılıp tekrar inşa edilmesi mümkün değilse bu binaların güçlendirilmesi gerektiğini belirtti.
Güçlendirilemeyecek olan binalar için çoğunlukla mal sahiplerince bir araya gelinmesi gerektiğini vurgulayan İmren, bina sahiplerinin binasının deprem dayanaklılığını kontrol ettirmeleri ve sonuçlarına göre karar vermeleri gerektiğini ifade etti. Eğer bina güvenli değilse, bu noktada ya yıkılması ya da güçlendirilmesi gerektiği konusunda herkesin hemfikir olması gerektiğini söyledi.
İmren, 2018 yılına ait yönetmeliklerle bina performans testinin yapılmasını sağladıklarını belirtti. Ö särskılıkla 2000 yılı öncesi inşaatlar için bu yapıların performans testinin sağlam bir sonuç vermesi beklenemeyeceğini ifade etti. Bu nedenle binaların durumu hakkında bilinçli bir karar verilmesi gerektiğini savundu.
2023 yılındaki depremden sonra dünyada kullanılan güçlendirme malzemelerinin Türkiye’de üretime geçtiğine de değinen İmren, bu durumu sektördeki bilgi ve ürün çeşitliliğinin genişlemesi açısından önemli bir gelişme olarak değerlendirdi. Sektörün kalıntılarını ortadan kaldırmak için kamu yararına gerçekleştirilecek çalışmalara ihtiyaç olduğunu ifade etti. Aksi halde güçlendirme projelerinin halkın ve endüstrinin çoğunda bir tercih haline gelmeyeceğini öne sürdü.
İmren, güçlendirme süreçlerinde maliyetlerin sıfır maliyetin yüzde 30-35’ine kadar kabul edilebileceğini, bu nedenle finansal desteklerin