Yıldırım’ın Deprem Riski Uyarısı ve İBB Yönetimi Üzerine Eleştirileri
İstanbul’un deprem riski çok önemli bir konu olmaya devam ediyor. Bu bağlamda, siyasetçi Binali Yıldırım, İstanbul’un yaşadığı kayıpları gündeme getirerek, “2019’da yapılan temel atmama törenleriyle İstanbul’un altyapısını, kentsel dönüşüm karşıtlığıyla üstelik, İstanbul’un üst yapısını hançerlemiş, bu şekilde İstanbulumuza 6 yıl kaybettirmiştir” ifadelerini kullanmıştır. Bu sözler, İstanbul’da gerekli önlemlerin alınmadığı ve kentsel dönüşümün yeterince desteklenmediği bir dönemin altını çizmektedir.
Yıldırım, bu durumun sonuçlarının oldukça olumsuz olabileceğine dikkat çekerek, deprem gibi doğal afetlerin hazırlıksız bir şekilde karşılanmasının, büyük can ve mal kaybına yol açabileceği konusunda uyarılarda bulunmaktadır. Ayrıca, kentin alt yapısının güçlendirilmesi için gereken adımların atılmadığına vurgu yaparak, “Gelecekte yaşanacak bir depremin İstanbul’u nasıl etkileyebileceğini hesaba katarak bu kayıpların daha da artacağını belirtmek istiyorum” demiştir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) yönetimini de eleştiren Yıldırım, bu yönetimin bütçe kullanımını hedef alarak, “Depreme gitmesi gereken paralar maalesef Ekrem İmamoğlu’na gitmiş ve İstanbul’un geleceği çalınmıştır” şeklinde ifadeler kullanmıştır. Burada Yıldırım’ın kastettiği, İBB’nin deprem ile alakalı projelere yeterince bütçe ayırmadığı ve bu paraların başka yerlere harcandığıdır. Yıldırım’ın söylemleri, İBB yönetiminin deprem politikalarını sorgulamaya açmaktadır.
Bu eleştiriler, İstanbul’un altyapı sorunlarını ve depreme hazırlık konularını yeniden gündeme getirmektedir. Yıldırım, “Bizim amacımız, deprem öncesinde ve sonrasında İstanbul’un en sağlam haliyle ayakta kalmasını sağlamak olmalıdır” şeklinde eklemiştir. İstanbul’un büyük bir metropol olması sebebiyle, buradaki tüm yapıların depreme dayanıklı hale getirilmesi gerektiğinin altını çizen Yıldırım, mevcut yapının bu açıdan yeterli olmadığını göstermektedir.
Yıldırım’ın bu açıklamaları, İstanbul’daki yapısal sorunların hızla çözülmesi gerektiğini vurgularken, ayrıca yöneticilerin sorumluluklarını da hatırlatmaktadır. İstanbul’da yaşanan sorunların, sadece doğal afetler ile sınırlı olmadığını, bunların politik ve finansal kararlardan kaynaklandığını belirtmişlerdir. Bu nedenle, Yıldırım’ın söylemleri, siyasi bir tartışma olmasının ötesinde, İstanbul’daki yaşayış kalitesinin artırılması ve gelecekteki tehditlere karşı daha hazırlıklı olmamız gerektiğini gösteriyor.
Sonuç olarak, İstanbul’un deprem riski ve bu riski azaltmak için atılması gereken adımlar son derece kritik bir noktada. Yıldırım’ın yaptığı bu açıklamalar, yalnızca bir eleştiri olarak kalmayıp, toplumsal bir farkındalık oluşturma çabası olarak da değerlendirilmelidir. İstanbul’un geleceği açısından bu tür tartışmaların daha fazla gündeme gelmesi, halkın da bu konuda bilinçlenmesine katkı sağlayacak ve yöneticilerin sorumluluklarını hatırlatacaktır.