İstanbul’da 4,3 Büyüklüğünde Deprem
İstanbul’da 24 Nisan 2025’te saat 20.33’te meydana gelen 4,3 büyüklüğündeki deprem, şehrin sakinleri arasında paniğe yol açtı. Depremin etkisi, hava trafiğini de etkiledi; özellikle Sabiha Gökçen Havalimanı’nda iniş yapan uçaklar üzerinde doğrudan bir etki yarattı. Hava Trafik Kontrolörü, iniş yapmakta olan uçaklara deprem hakkında bilgi vermek üzere bilgilendirme yaptı: ‘Ufak bir deprem oldu’ şeklinde. Bu durum, uçakların iniş süreçlerini sekteye uğrattı.
Depremin hemen ardından, hava trafiğine dair alınan önlemler çerçevesinde, Sabiha Gökçen Havalimanı’na iniş için alçalan uçakların iniş izinleri iptal edildi. Hava Trafik Kontrolörü, tüm pilotlara pistte herhangi bir olumsuz durum oluşmaması için pist kontrolü yapılacağı bilgisini iletti. Pilotlar bu bilgilendirme sonrası, durumu anlama çabası içerisine girdi. Bir pilot, ‘Depremin büyüklüğü ve merkezi hakkında bilgi var mı?’ diyerek, daha fazla bilgi almak istediğini belirtti. Bu iletişim, kule ile uçaklar arasında geçen telsiz kayıtlarına yansıdı.
Pist Kontrolleri ve Normalleşme Süreci
Havalimanında yapılan pist kontrolleri, deprem sonrası herhangi bir olumsuzluğa rastlanılmadığını ortaya çıkardı. Kontrollerde yapılan detaylı incelemelerde, hem çarpma, hem de yapısal hasarlar açısından bir problem bulunmadı. Bu nedenle, uçakların normal inişlerine devam etmesine izin verildi. Pilotlar, kazasız belasız pistte gereken güvenlik önlemleri alındıktan sonra inişlerini gerçekleştirdi.
İstanbul, deprem kuşağında yer alan bir şehir olmanın getirdiği doğa olaylarıyla her zaman karşı karşıya. Ancak Sabiha Gökçen Havalimanı’ndaki bu olay, hem pilotların hem de hava trafiği kontrolörlerinin hızlı ve etkili müdahaleleriyle başarılı bir şekilde sonlandırıldı. Bu tür durumlarda, uçakların güvenliği her şeyden önce geliyor ve hava trafiği ekiplerinin bu tür olağanüstü durumlarla başa çıkabilme yetenekleri bir kez daha test edilmiş oldu.
Sonuç ve Geleceğe Yönelik Önlemler
Yaşanan bu olay, İstanbul’da meydana gelen depremlerin hava trafiği üzerindeki etkilerini gözler önüne sermektedir. Hava trafik kontrol sistemlerinin, bu tür durumlarda hızlı ve etkili bir yaklaşımla, uçakların ve yolcuların güvenliğini sağlamak amacıyla gerekli önlemleri alma kapasitesine sahip olması son derece önemlidir. Ayrıca, İstanbul gibi büyük şehirlerde, deprem riskinin göz önünde bulundurularak yapılan bu tür acil durum tatbikatları, onların üzerine daha fazla gidilmesi gereken bir konudur.
Sonuç olarak, Sabiha Gökçen Havalimanı’nda yaşanan bu deneyim, hem hava trafiği yönetimi hem de pilotların bu tür olağandışı durumlara nasıl yanıt verdiklerinin önemli bir göstergesi oldu. Gelecekte bu tür olaylarla karşılaşılma olasılığı yüksek olduğu için, havacılık sektöründe bir dizi önlem alınıp bu durumlar için eğitimler düzenlenmesi gereklidir. Tüm bu çalışmalar, hem hava trafiği güvenliğini artırma hem de yolcu deneyimini iyileştirme yönünde büyük kazançlar sağlayabilir.