Hafta içerisinde Almanya’daki PKK destekçilerinin Dortmund şehrinde Türk esnafına ve Hannover Başkonsolosluğuna düzenledikleri saldırılar, Berlin’in terörle mücadele politikalarını sorgulayan yeni bir tartışmayı beraberinde getirdi. Bu saldırılar, Almanya dışında Belçika, Fransa ve İsveç’te de Türk vatandaşları ve temsilciliklerine yönelik benzer saldırıların gerçekleşmesiyle sadece Almanya değil, Avrupa’nın genelinde güvenlik zafiyetlerinin olduğunu gösterdi. Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde güvenlik güçlerinin Türk vatandaşlarını ve temsilcilikleri koruma konusundaki yetersizlikleri, PKK taraftarlarına karşı hoşgörülü davranıldığını gösterdi.
Almanya’nın PKK ve FETÖ gibi terör örgütleriyle mücadelede belirgin bir tutum sergileyememesi, Türk-Alman ilişkilerini ve Almanya’nın kendi güvenliğini riske attığını ortaya koyuyor. PKK’yı terör örgütü olarak tanımasına rağmen bu örgüte sınırlarını açması, Türkiye’nin güvenlik kaygılarına dikkate alınmaması anlamına geliyor. Bu durum, Almanya’nın gelecekte güvenlik tehditleriyle baş başa kalması riskini artırıyor ve PKK gibi bir örgüte müsamaha gösterilmesi, Almanya’nın kendi güvenliğini tehlikeye atmaktadır.
Küresel güç mücadelesinin hız kazandığı bir dönemde Almanya’nın Türkiye’ye yönelik terör örgütlerine destek politikası izlemesi, rasyonel bir bakış açısıyla açıklanamaz. Almanya’nın ABD’nin uzun süredir Türkiye’ye yönelik izlediği politikalara destek vermesi, Türkiye’nin güvenliğine karşı bir tehdit oluşturmaktadır. Berlin’in terör örgütlerine destek vererek ABD’nin yanında yer aldığı görünüyor.
Türkiye’ye baskı uygulamak isteyen kesimlerin PKK ve FETÖ’yü bir manipülasyon aracı olarak kullanma çabalarına rağmen bu politikaların Ankara’yı istenilen yöne sevk etmediği, Batı ile ilişkilerini zorladığı görülmektedir. Almanya’nın Türkiye’ye insan hakları ve demokrasi konusunda yönelik eleştirileri, Türkiye’yi daha da güçlü bir aktör haline getirme çabalarını zorlaştırmıştır. Ankara’nın bağımsız dış politika izlemekte kararlı olması, Batılı ülkelerin yaptırımlarına karşı direnç göstermesi dikkat çekicidir.
Berlin’in insan hakları politikalarını dış politika aracı olarak kullanması, Türkiye ile olan ilişkilerinde olumsuz bir etki yaratmaktadır. Almanya’nın İsrail’e yönelik tutumu, insan hakları konusundaki çifte standartları açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye’ye karşı baskı yapmaya çalışırken kendi çıkarları doğrultusunda politika izleyen Almanya’nın Türkiye’yi kendi isteklerine zorlama çabalarının sonuçsuz kaldığı görülmektedir. Berlin’in Türkiye politikasını gözden geçirerek daha yapıcı bir ilişki kurmaya yönelmesi her iki ülkenin de çıkarına olacaktır.